Henüz üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, belki de erken gazetecilik reflekslerimin bir sonucu olarak, fark etmeden etrafı daha dikkatli izlemeye başlamıştım. Nihayetinde bir gazeteci, baktığı her yerde bir haber, bir inceleme konusu görebilmeli.
Öğrenci olduğum Kocaeli’nin merkezi İzmit’te iki büyük alışveriş merkezi vardı. Biri D100 Karayolu yanında, sonrasında büyük bir yangınla zarar görüp hemen hemen bir yıl sonra yeniden açılacak olan NCity, diğeri ise kentin içinde, üst katında ofisler bulunan Dolphin’di. NCity, Dolphin’e göre daha büyüktü. Daha fazla mağaza olduğunu düşünüyorum. İlk üç boyutlu filmi Dolphin’de izlemiştim. NCity’de ise ilginç ama, bağımsız bir kitapçı vardı. Yangından sonra kitapçı bir daha açılmadı.
Alışveriş merkezlerinde dolaşırken marketlerde, elektronik mağazalarında, giyim mağazalarında ve diğer büyük mağazalarda çalışan, yaşı bana yakın, belki benden küçük gençleri fark ettim. Bir mağaza çalışanı olmanın bazı zorlukları olduğu kadar belki iyi yanları da vardı. Sonuçta mesai saatleri belli ve maaşlı bir işte çalışıyorlardı. Tanımı tam olarak karşılamasa da “beyaz yaka”lıların varlığını o zaman fark ettim.
Daha önce duyduğum bir terim olan beyaz yaka ile bir diğer çalışan tanımı olan mavi yaka arasındaki fark, temelde yapılan işin farklılığına dayanıyor. Beyaz yaka dediğimiz çalışanlar, giydikleri beyaz gömleklerin yakalarından aldıkları bu tanımla daha çok ofis ortamlarında emeklerini satarak para kazanırken; mavi yakalılar ise sanırım giydikleri tulumlardan aldıkları bu tanımla daha çok fiziki yetenek isteyen işlerde çalışıyorlar.
Aslında “beyaz yaka” ve “mavi yaka” tanımı çok daha eskilere dayanıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1930’lu yılların sonunda, bir bakıma dolandırıcılık yapan zengin ve yüksek statülü insanların işledikleri suçları tanımlamak için kullanılmış. Sigortacılar, bankacılar ya da bu alanlarda faaliyet gösterenler, sahip oldukları statü gereği ayrıcalıklı durumda olup da bir şekilde paçayı kurtardıkları için yaptıklarına “beyaz yakalı suçu” denmiş. Terim, yine Amerika’da 1950’li yıllarda günümüzdekine yakın bir anlam kazanmış. Orta sınıf bireyleri tanımlamak için kullanılan bu kavram, yine yüksek bir statüyü anlatıyormuş.
“Beyaz yakalı” terimi ülkemizde ise 2000’li yıllarda yaygınlaştı. Bunun çeşitli sebepleri var. Öncelikle, özellikle 80’lerden sonra doğup ailesinin eğitim hayatına önem verdiği orta sınıf çocuklar, büyüyüp üniversiteyi bitirdikten sonra iş hayatına girerek yeni bir sınıf oluşturdular. Bundan 20–25 yıl önce masa başında çalışmak büyük bir statü göstergesiydi. Maaşı kadar saygınlığı da yüksekti. Ama onların ardından gelen 90 kuşağı ve sonrası için beyaz yakalı olmak artık standart bir statü hâline geldi. Çünkü ülkenin her yerinde üniversite, her yerinde ofisler, her yerinde şirketler, her yerinde hızlı bir kurumsallaşma vardı. Talebin kat kat üzerindeki bu kurumsallaşma arzı, maalesef beyaz yakalı patlamasını getirdi. Tabii, bir şey ne kadar fazlaysa değeri o kadar düşeceğinden, beyaz yakalılar için önce iş bulmak zorlaştı. Maaşlar düştü, çalışma saatleri esnek hâle geldi. En sonunda milyonlarca genç, asgari ücretli büro personeli hâline geldi. Öte yandan diğer tarafta mağaza ve market çalışanları da artmaya devam etti.
Sonuç olarak işçi başkasının işini yapan demekse, beyaz yakalılar da çağımızın işçileri oldu. Mağaza şirketin, şirket patronun. Türkiye’de bir beyaz yakalı, “biz bir aileyiz” yalanıyla oyalanıp yeni yılda alacağı zammın kredi borcuna yetip yetmeyeceğini düşünedursun, emeğini ve zamanını satarak para kazanan bir işçiden başka bir şey olmadığının farkına çok geç vardı.
Kısaca, Marx’ı mezarında ters döndüren bir çelişki, Türkiye’de yine farklı bir şekle bürünüp farklı anlamlar kazandı. Öyle ki, artık mavi yakalı fabrika işçilerinin beyaz yakalı çalışanlardan daha yüksek maaş aldığı ve daha fazla sosyal haklara sahip olduğu da bir gerçek.
Tanımların kabul edilmiş anlamlarını kaybederek yeni anlamlar kazandığı bu dönemde, beş, on ya da on beş yıl sonra çalışma ortamı nasıl bir hâl alacak, bilmiyorum. Bizim kuşağımız, şimdi 30’lu yaşlarını sürenler, bile mezun olup iş bulmakta zorlandı. Bizden sonra gelen 2000 ve sonrası nesil için ise asgari ücretli bir iş önemli bir başarı hâline geldi. Yaklaşık 100 yıl önceki “beyaz yakalı” terimi tamamen anlam değiştirdi. Artık çok da iyi çağrışımlar yapmıyor. Bundan birkaç yıl sonra ise durumun daha iyi olacağını düşünmüyorum.

Bir yanıt yazın