Sosyal Bilimler, ülkemizde Fen Bilimleri kadar geniş bir uygulama ve yayılma alanı bulamıyor. Edebiyat, Tarih, Coğrafya, İletişim, Siyaset Bilimi gibi dallar, üniversitelerde sık tercih edilen bölümler olsa da konu teorik bilgiyi meslek hayatına aktarmak ve bu dalların gelişmesine katkı sunmak olunca, maalesef olması gerekenin gerisinde kalıyor. Akademik çalışmalar ise adı üzerinde, akademiye sıkışmış, dar bir çevreye hitap ediyor görünüyor. Bugün çoğumuz Antik Yunan’dan Postmodern evreye kadar çok çeşitli düşünce insanlarının isimlerini ve genel geçer de olsa düşüncelerini bilsek de Türkçe düşünen, Türk sosyal bilimciler neredeyse hiç tanınmıyor.
Anadolu’yu hayatın her alanında çağdaş milletlerin yanına konumlandırmak için büyük atılımlar gerçekleştiren Cumhuriyet Devrimleri, sosyal bilimler alanında da önemli ilerlemeler gerçekleştirmek için çeşitli adımlar attı. Bugün, her şehirde en az bir üniversite olsa da hâlâ iyi üniversite okumanın büyükşehirlerde öğrenci olmaktan geçtiği genel kabul gören bir görüş. Dolayısıyla hem mesleki hem bilimsel anlamda ileri adımlar atmak isteyen öğrenciler, öncelikli olarak İstanbul, Ankara, İzmir ve çevrelerindeki kentleri tercih ediyorlar. Anadolu’da da nitelikli eğitim vermeye devam eden üniversiteler var. Eskişehir buna bir örnek. Peki, bir dönem oldukça farklı bir felsefi görüşün sayılı temsilcilerinin, tüm genel kabullerin aksine Konya’da çalıştığını kaç kişi biliyor?
İlk okuduğumda, manevi atmosferi ile tanınan Konya ile anılan bir felsefe ekolünün varlığı bana da şaşırtıcı gelmişti. Konuyu biraz kurcaladıktan sonra, “Konya Enerjetetik Felsefe Okulu”nun Türk Düşünce Tarihi’ndeki kendine özel yerini yeni bir gezegen keşfetmiş gibi araştırdım.
Enerjetetik görüşü, daha önce dikkatimi çekmemiş, duymadığım bir felsefi yorumdu. Bu görüşün önemli temsilcilerinden Naci Fikret, Enerjetetik’i şöyle tanımlıyor: Sinir sistemi, dış uyarımları alarak bunları hareket ve duyguya dönüştürür; bu süreç reflekslerle işler. Şarkı, müzik, şiir, dans, resim ve heykel gibi sanatların kökeni de bu uyarımların tekrar üretilebilmesinde yatar. İşte tam bu noktada enerjitizm devreye girer: Aldığımız gıdalar enerjiye dönüşür. Eğer bu enerji harcanmazsa gerilir, taşar ve acı verir. Enerjinin boşalması ise haz doğurur. Bu nedenle güzel olarak nitelendirdiğimiz şeyler, bizde haz uyandıran uyarımlardır. Ancak beyin geliştikçe enerjiyi sürekli tüketir ve estetik heyecan azalır. Bu bağlamda enerjitizm, sanatların ve güzelliğin kaynağını, yani haz ve heyecanın enerji akışındaki rolünü açıklayan anahtar bir kavramdır.
Konya Enerjetetik Felsefe Okulu’nun öyküsü de bir o kadar dikkat çekici. Şehirde, 1 Ocak 1925 tarihinde yayımlanmaya başlayan Yeni Fikir dergisi, bu görüşün yayın organı olarak ortaya çıkıyor. Derginin sahibi ve başyazarı Naci Fikret. Konyalı bilgin Mustafa Fikri’nin oğlu olan Naci Fikret, babasından özel dersler aldıktan sonra Mülkî İdadî’de okuyor. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla birlikte Ufk-ı Âti dergisini çıkarıyor. 1910’dan itibaren Zekâ, Felsefe ve Millî Mecmua gibi dergilere makaleler gönderiyor. I. Dünya Savaşı’nda yedek subay olarak Irak cephesinde görev yapıyor. Savaş sonrasında Konya’da coğrafya ve felsefe öğretmenliği yapıyor. Ayrıca üç yıl Konya Arkeoloji Müdürlüğü ve birkaç yıl da Yusuf Ağa Kütüphanesi Müdürlüğü görevlerinde bulunuyor. Yeni Fikir dışında, şehrin arkeolojisi ve tarihine dair Türkçe ve Fransızca kitaplar yayımlıyor. Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcayı edebî düzeyde bilen Fikret, 1945’te vefat ediyor.
Derginin diğer önemli ismi ise Namdar Rahmi. Soyu, Konya’nın köklü ailelerinden Abdüllatifzadeler’den. 1896’da Kütahya’da doğup, ilk ve orta öğrenimini Konya’da tamamlıyor. Öğrencilik yıllarında çıkardığı Şahap dergisinde ilk şiirleri yayımlanıyor. 1912’de öğretmenliğe başlıyor ve bir süre sonra edebiyatı bırakarak felsefeye yöneliyor. Uçak, Babalık, Yeni Fikir, Nur ve Millî Mecmua gibi dergi ve gazetelerde yazılar kaleme alıyor. 1925’te felsefe ve psikoloji eğitimi için Paris’e gidiyor ve Sorbonne Üniversitesi’nden mezun oluyor. Dönüşünde Konya, Bursa ve Ankara’daki liselerde felsefe öğretmenliği yapıyor. 1944’te İstanbul’da vefat ediyor.
Yeni Fikir’in başyazarı Naci Fikret, yayınlanma amaçlarını şöyle açıklıyor: “Çevremizde ilmî ve felsefî bir çığır açmak amacıyla bu dergiyi kurma gereği duyduk. Konya’da daha önce de çeşitli dergiler yayımlanmıştı… Arkadaşlarımızın ilme ve kültüre hizmetleri büyüktür. Ancak birçoğu yalnızca belirli bir alanda kalmış ya da sadece edebiyat dergisi olarak kalmıştır. Hâlbuki yıllardır derinden hissedilen fikir ve ilim açlığının giderilmesi için her alanda, her yönden besleyici bir yayın yapmak gerekiyordu.”
Yeni Fikir dergisi, 1 Ocak 1925’te başladığı yayın hayatına 51 sayı çıkararak 15 Ekim 1929’da son verdi. İlan ve reklam almayan derginin herhangi bir ticari beklentisi de olmadı. Dergi, Darwin’den Lamarck’a, Durkheim’dan Le Bon’a kadar çeşitli bilim insanlarının görüşlerini paylaştı, yorumladı ve Konya ile çevresindeki okurlarıyla buluşturdu.
Konya Enerjetetik Felsefe Okulu ve Yeni Fikir dergisine, Türk Düşünce Tarihi’nde önemli çalışmaları bulunan Hamdi Ziya Ülken’in Türkiye’nin Çağdaş Düşünce Tarihi kitabında geniş biçimde yer verilmiş. Ben de bu yazıyı hazırlarken Ülken’in kitabından faydalandım.
Fen Bilimleri, ülkemizde istihdam olanakları daha geniş bir alana hitap ettiği için olsa gerek, daha fazla rağbet görüyor. Ancak ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için Sosyal Bilimler’in de daha fazla değer görmesi gerekiyor. Ülkemizde Sosyal Bilimler adına nitelikli çalışmalar oldukça fazla. Bu çalışmaların ezberci anlayıştan kurtulup geniş kitlelere yayılması gerektiğini düşünüyorum. Anlatacak çok şeyimiz var.
Dilek Taşpınar için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et