Penceremden Gemlik

Çarşıya gideceğim zaman, Cumhuriyet Caddesi’ndeki durağa yürüyorum. Eski İnan Market sonra Migros olan dükkanın karşısında otobüse biniyorum. Aslında sitenin arka tarafında da durak var, aynı otobüs önce o duraktan geçip, Manastır’ı turlayıp sonra benim olduğum durağa geliyor. Ama orası yokuş yukarıda kaldığı için aşağı yürümek bana daha kolay. Malum, Manastır, yani Cumhuriyet Mahallesi.

Navodari Caddesi’nden, Belde Yokuşu’ndan aşağı inerken eşine az rastlanır bir manzara ile karşılaşıyorum. Karşımda Gemlik, her seferinde güzelliği karşısında Orhan Veli gibi şaşkınlığımı gizleyemiyorum.

Serbest Bölge’den Özdilek’e kadar olan bölüm gözlerimin önünde uzayıp gidiyor. Bitmeyen yaz saati uygulaması nedeniyle kışın karanlık sabahlarında evden çıktığımda evlerin ışıkları, sokak lambaları birer yıldız gibi parlıyor. Işıl ışıl Gemlik. Bambaşka bir evren gibi. Aydınlık sabahlarda ise Körfez, güneşin altında boylu boyunca uzanıyor. Duru havalarda karşısı çok yakın gibi görünüyor. Elimi uzatsam Umurbey’deki zeytin ağaçlarından ölümsüz meyveyi koparacak, bir adım atsam Hisar Mahallesi’ne ulaşacakmışım gibi. Gemlik’te zaten her şey böyle değil mi? Çok yakın hem de çok uzak.

Otobüs genelde bizim duraktan dolu geçiyor. Zaten ufacık arabalara hiçbir zaman anlam veremedim. En iyisi çarşıya yürümek. Bunun için birkaç farklı güzergâhım var. Normal zamanlarda Uzay Apartmanı’na kadar yürüyüp, apartmanın arkasındaki yokuştan Kayıkhaneye iniyor, merkeze kadar sahilde devam ediyorum. Eski Sahil’de, kayalıkların arasında bolca kedi oluyor. Çevredekiler onlara iyi bakıyorlar. İki pisi pisi deyince ayaklarınıza dolanıyorlar.

Yürüyüşte diğer güzergâhım, Yenimahalle Bayırı’ndaki yine aynı yere inen merdivenler. Dik Sokak olarak geçiyor. Gemlik’in belki en az bilinen ama en güzel yerlerinden biri. Caddeden sahile iki taraflı bir merdiven iniyor. Sağında solunda sıvası dökük evler, taşların arasından çıkan otlar, merdivenin sahille birleştiği yerde ise bakımsızlıktan kendini bile unutmuş Rum Çeşmesi var. Aslında evler beyaz ya da maviye boyansa ki mavi bir ev var, merdiven mermer yapılıp korkulukları yenilense, otlar biçilse, sokak aydınlatılsa, çevre düzenlemesi yapılsa en güzel fotoğraf çekilecek yerlerden biri olur. Çünkü sokağın başında, yüksekte olduğunuz yerde binaların arasından denizi ve karşıdaki fabrikaları görebiliyorsunuz. Gemlik’i en güzel yansıtan açılardan biri.

Üçüncü güzergâhım ise Yenimahalle’den Balıkpazarı’na, oradan 1 ya da 2 No’lu caddeler veya yine Eski Sahil’e, çay bahçesinin önüne çıkmak. Güzel havalarda dolaşan kediler bir yana, soğuk sabahlarda da ahşap çardakların üzerinde kocaman köpekler uyukluyor. Orada biraz fazla köpek var. Ama hepsi uysal görünüyor. Şimdiye dek kimseye saldırdıklarını duymadım. Bazen kendi aralarında bağırıp duruyorlar. Ama siz oynamaya çalıştığınız zaman hemen kuyruk sallamaya başlıyorlar.

Son güzergâhım ise en uzun, en keyifli olanı. Belde Yokuşu’nun tersinden Kültür Merkezi’ne, oradan Migros önünden Orkent Sitesi’ne, sitenin yolundan ise Manastır Sahili’nin başlangıcına yürüyorum. Buradan da yine çarşıya. Tüm Manastır Sahili’ni boydan boya yürümüş oluyorum. Vaktim çoksa rahat ve keyifli bir yürüyüş oluyor. Güneşli havalarda gözlerimi açmakta zorlanıyorum. Pek sevmem ama belki güneş gözlüğü kullanmanın zamanı gelmiştir. Bu sahili ayrı seviyorum. Lise’deyken arkadaşlarım burada bana sürpriz doğum günü kutlaması ayarlamışlardı. Pasta gelmişti ama bıçak yoktu. Herkes önce birer parça koparıp yemiş, sonra da kalan pastayı birbirlerinin yüzlerine gözlerine atmışlardı. Fotoğrafları arşivimde durur. Yağmurlu bir günde de şemsiyemi alıp bu yolun tadını çıkarayım demiştim. Çok ıslanmadım ama sonraki günlerde nezleyle uğraşmak zorunda kalmıştım. Pandemi döneminde, sokağa çıkma yasaklarının hafiflediği günlerden birinde yine yürüyüş yapıyordum. Bir düğün konvoyu, amfi tiyatronun oradaki yokuştan yukarı çıkıp durdu. Sonra havaya ateş etmeye başladılar. Polisi arayıp ihbar etmiştim! Barbarlığa tahammülüm yok. Yanımdan geçen bir kadın da aynı şeyi yapmıştı. Yolun ortasında kalan, irice bir elma büyüklüğündeki kaplumbağayı da unutmamam. Kabuğundan tutup kenara koymuştum.

Ne kadar çok hikâye var…

Nereye baksam, nereye adım atsam, nerede dursam, etrafıma biraz baktığımda, gürültüye biraz kulak kabarttığımda, insanları izlediğimde, yüzümü Şahinyurdu’ndaki Atatürk imzasına çevirdiğimde binlerce anı beliriyor zihnimde. Kumla’nın kaldırım taşlarında, Umurbey’de Celal Bayar Anıtı çevresinde, Kurşunlu’da Gündoğdu’ya ayrılan yolun oradaki kahvede, Adliye’de, Şükriye’de, Muratoba’da, Hamidiye’de, Fındıcak’ta hatta…

Seviyorum burayı. Gerçekten çok seviyorum.

Gemlik’ten ayrı kaldığım en uzun süre bir aydı. Üniversite öğrencisiydim. Bir ay gelmedim. En sonunda terminalde otobüsten indiğimde ağlayacaktım.

Ne var ki burada, böyle sevecek diyebilirsiniz. Hepimiz farklı sebeplerden burayı sever ve kopamayız. Örneğin lise son sınıfta olup da üniversiteye hazırlanan hemen her Gemlikli genç, başka bir şehre gitmekten ve bir daha buraya dönmemekten bahseder ama bunu çoğu yapamaz. Pek azı gittiği yerde kalır. Farklı şehirlerde üniversite okuyan gençler, mezun olur olmaz buraya dönerler. Gemlik onları bırakmaz.

Aslında Gemlik’e biraz kırgınızdır, çünkü kurduğumuz hayallerin karşısında bir duvar gibi dikilir. Genelde o duvara toslarız. Bir yerde kalır, devam etmeyiz. Elimizdekiyle yetiniriz. Hepimiz duymuşuz ya da birilerine söylemişizdir: nihayetinde burası Gemlik’tir! Olabilecekler sınırlıdır. Yapılabilecekler bellidir. Bu yüzden çok açılmamak gerekir. Peki, neden böyle? Bu dar zihniyeti neden değiştirmek gerekir, neden bunu yıkıp yerine yeni bir bakış açıcı getirmek gerekir? Peki, yıkarsak, Gemlik’e dünya gözüyle bakarsak ne olur? Bunların cevabı yok. Bu yüzden bazı şeylerin cevabı ne yazık ki hâlâ “burası Gemlik”ten ibaret.

Ama tüm bunlar Gemlik’i sevmeme engel değil.Nazım Hikmet, sevdiği kadın Vera’ya yazdığı mektupta “bu şehir güzelse senin yüzünden” der. Gemlik de öyle, yaşadıklarımıza, ailelerimizle, dostlarımızla, bitmeyen mücadelelerimiz, kaygılarımız, başarılarımız ve hayal kırıklıklarımızla güzel. Gemlik, bizim olduğu için güzel. Her şeyi bize sunduğu için, bizim ondan faydalanmamıza izin verdiği için güzel. Bizim ona kattıklarımızla güzel. Sevgilimizle sahilinde el ele gezdiğimiz, 29 Ekim’lerde marşlarla sokaklarını inlettiğimiz, Ramazanlarda top sesinden hep birlikte ürktüğümüz için güzel.

Bu şehir güzelse bizim yüzümüzden güzel.

Peki, daha güzel hale getirmek için en yapabiliriz?

Bu soru 15 yıldan uzun süredir zihnimi meşgul ediyor. Meslek seçimimde de, içinde bulduğum sosyal çalışmalarda da hep Gemlik’e, kentimize ne katkım olabilir düşüncesiyle hareket ettim. İyi işler yapıp yapamadığımızı tarih not alsın.

Gemlik’te siyaset ile ilgilenenler, sivil toplum kuruluşlarında çalışanlar, herhangi bir şekilde kentin sosyal hayatında yer alanlar “Gemlik için çalışıyoruz” ya da “Gemlik ortak değerimiz” gibi söylemler kullanıyorlar. Bu ortak değer, bu Gemlikli olmak üst kimliği uygulamada nasıl karşılık buluyor? İş siyasete, partiler ya da bireysel menfaatlere gelince maalesef uçup gidiyor. Siyaset esnafı ortak değeri kendi dünya görüşünden, kendi bakış açısından yorumluyor. Bu arada, işini layığıyla yapanlar alınmasın, ama bir siyaset esnafının varlığını kimse inkâr edemez. Zaten Gemlik’te siyasetin de sivil toplumun da sporun da diğer sosyal ve kültürel faaliyetlerin de kalitesini aşağı çekenler bu siyaset esnafı…

Gemlik çok büyük bir kent. Bu kadar fazla, bu kadar farklı konuyu, ilgi alanını, bakış açısını bünyesinde barındırmak, her ilçenin yapabileceği bir şey değil. Ama doğadaki entropi ve denge gibi, kaosun kendi düzenini yaratması gibi her şey tüm bu kargaşaya rağmen bozulmaz bir düzen içinde devam ediyor. Hiçbir zaman bitmeyen çekişmeleriyle bir şekilde her şey olması gerektiği gibi ilerliyor. Evet, ama sahip olduğumuz şeyleri geliştirerek, üzerine ekleyerek mi gidiyoruz? Yoksa her seferinde dünyayı yeniden keşfetmeye çalışmak gibi, bir döngünün içinde sonuçsuz bir şekilde uğraşıyor muyuz?

Mesela Gemlik’te son beş yılda, on yılda, on beş yılda ne değişti? Neleri değiştirdik? Bunları hepimizin sorgulaması, uzun yıllardır siyaset yapanlar ve sivil toplum kuruluşlarında çalışanların şapkalarını önlerine koyarak düşünmeleri gerekiyor. En büyük eksiğimiz bu. Günlük mücadeleleri atlatıyor ama sonuca dikkat etmiyoruz. Yöntemi hele hiç önemsemiyoruz.

Eleştirdiğimiz kadar, yerine daha iyisini koymak için ne yapıyoruz? İddiamız ne? Gelecek yıllarda nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz? Peki, ben nereden bakıyorum, ne görüyorum?

Bakalım…

Yorumlar

“Penceremden Gemlik” için 2 yanıt

  1. Ahmet KARA avatarı
    Ahmet KARA

    Sen yürürken biz de seninle yürüdük. Belde Yokuşu’ndan indik, Rum Çeşmesi’nin önünde durduk, Manastır Sahili’nde güneşe gözümüzü kıstık. Senin satırlarında sadece bir kent değil, bir yaşam biçimi vardı. Her cümle, Gemlik’in taşına, toprağına, kedisine, köpeğine, insanına dokunuyordu. Teşekkür ederim. Bu kadar içten, bu kadar sahici bir anlatım için.
    Gemlik’i sevmek kolay değil. Çünkü sevgi, sadece güzellikleri görmek değil; eksikleriyle yüzleşmek, hayal kırıklıklarını da sahiplenmek demek. Sen bunu yapmışsın. Hem sevmişsin hem sorgulamışsın. Hem bağlanmışsın hem özgürleşmek istemişsin. Bu çelişki değil, bu derinliktir. Bu, bir kente gerçekten ait olmanın göstergesidir.
    Senin yazında en çok şunu hissettim: Gemlik, bizimle yaşayan bir yer. Biz yürüdükçe sokaklar anlam kazanıyor. Bizler baktıkça manzaralar derinleşiyor. Bizler düşündükçe Gemlik büyüyor. Ve belki de bu yüzden, “bu şehir güzelse bizim yüzümüzden güzel” diyorsun. Ne kadar doğru.
    Ama senin sorunun cevabı hâlâ açık: “Daha güzel hale getirmek için ne yapabiliriz?” Belki de bu yazı, o sorunun cevabına giden ilk adım. Çünkü bir şeyi değiştirmek için önce onu anlamak gerekir. Sen Gemlik’i anlamışsın. Şimdi sıra, bu anlayışı paylaşmakta. Gençlerle, yaşlılarla, siyasetle, sanatla, sokakla, sahille…
    Senin gibi düşünenler çoğaldıkça Gemlik değişecek. Belki Rum Çeşmesi yeniden akacak. Belki merdivenler maviye boyanacak. Belki sahilde yürüyenler sadece manzaraya değil, geçmişe ve geleceğe de bakacak.
    Bu yazı bir çağrı. Duyanlar için, hissedenler için, değiştirmek isteyenler için. Ve ben, bu çağrıyı duydum. Teşekkür ederim.
    Gemlik seninle güzel. Senin gibi düşünenlerle daha da güzel olacak.

  2. Ahmet Özgen avatarı
    Ahmet Özgen

    Ellerine sağlık Emre pek güzel olmuş hikayelerini çoğalt ve kitaplaştır bence ışık saçıyorsun

Ahmet KARA için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir