İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarının zirvesinde olduğu dönemde, İstanbul’da Türkleri ve Müslümanları bir araya getiren bir kurum daha vardı. Bu kurum, İngiliz ve Rum takımlarına karşı zafer üzerine zafer kazanarak Türklerin sevgisini ve desteğini kazanan Fenerbahçe’ydi.
Fenerbahçe’nin halk üzerindeki etkisini gören Talat Paşa, kulüp yönetimini ele geçirmeyi düşünmüştü. Fakat bu düşüncesini hayata geçirmek yerine yeni bir spor kulübü kurmaya karar verdi. İttihatçıların kurduğu kulübün adını Ziya Gökalp belirledi: Altınordu!
İstibdat Devri’nde Türkler ve Müslümanlar için futbol yasaktı. Hürriyetin ilanıyla bu spor da serbest kalınca, İstanbul’daki Türk takımlarının sayısı arttı. İngiliz ve Rum takımları tatil günleri pazar olduğu için bugünde karşılaşıyorlardı. Liglerinin adı da bu nedenle Pazar Ligi’ydi. Türk takımları ise cuma günleri karşılaştıkları için liglerinin ismi Cuma Ligiydi.
Fenerbahçe, kazandığı başarılarla Türk futbol tarihinin ilk dönemlerine adını altın harflerle yazdırıyordu. Anafartalar Kahramanı olarak adı her yerde duyulan genç bir kumandan olan Mustafa Kemal, 3 Mayıs 1918’de Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ziyaret ederek kulüp yöneticileriyle yaklaşık üç saat görüştü. Görüşmenin sonunda hatıra defterine şu satırları yazdı:
“Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş bulunan eser-i mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaretle erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifemin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim.”
Deftere bu notları yazdıktan sonra, Kurbağalıdere kenarındaki iskeleden kulübün Kürek Şubesi’nin beyaz renkli yarış teknesiyle ayrılmış; ayrılırken de “Fenerbahçe’ye sonsuz muvaffakiyetler dilerim.” demişti.
Mustafa Kemal’in bu ziyareti, Fenerbahçe’nin başarılarını takdir etmesinin yanı sıra çok daha önemli bir amaç taşıyordu. Anadolu’ya geçmeyi planlayan Mustafa Kemal, Fenerbahçe’nin İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane taşınmasına destek olmasını istiyordu. Fenerbahçe de bu isteği geri çevirmedi ve Kurtuluş Savaşı boyunca bir yandan yabancı takımları devirirken, bir yandan da Anadolu’ya mühimmat sevkiyatına destek oldu.
Kısacası Fenerbahçe, sadece bir spor kulübü değildi.
Tüm bunları anlatırken, 3 Kasım 1969’da hayata gözlerini yuman büyük Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel’i anmamak olmaz.
28 Şubat 1898’de dünyaya gelen Zeki Rıza, 17 yaşında Fenerbahçe A Takımı’na katıldı. 352 maçta 470 gol attı. Milli formayı ise 16 kez giydi ve 15 gol attı. Türkiye Millî Takımı’nın 2-2 biten ilk maçında Romanya’ya 2 gol atarak millî takımın ilk golcüsü oldu. Fenerbahçe formasını giydiği 19 yılda Galatasaray’a tam 33 gol attı. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra, Atatürk tarafından kendisine Sporel soyadı verildi. 1934 yılında futbolu bırakan Zeki Rıza Sporel, 1954–1958 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığı da yaptı.
Sporel’i hem Fenerbahçe hem de Türk futbol tarihi açısından önemli kılan olay ise, cephede kazandığımız zaferi Fenerbahçe’nin sahada taçlandırdığı General Harrington Kupası oldu.
Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanıp İzmir’in düşman işgalinden kurtulmasından sonra, İstanbul’daki işgal kuvvetleri çöküntü içine girmişti. İstanbul’u terk edecek olan işgalciler, gitmeden önce Türklerin de moralini bozmak için futbolu kullanmak istediler. İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, gazetelere ilan vererek kendi adına bir kupa düzenleneceğini duyurdu. Harrington, İngiliz Karma Takımı’nın karşısında Fenerbahçe’yi görmek istese de doğrudan takıma teklif götürmedi. Gazetelere verdiği ilanda İngiliz Karma Takımı’nın karşısına çıkacak bir rakip arandığını belirtti.
Tabii, o dönemde İstanbul’un bir numaralı kulübü olan Fenerbahçe’nin bu çağrıya cevap vermemesi olanaksızdı. Fenerbahçe meydan okumaya cevap verdi. Karşılaşma, Millî Mücadele’nin sahadaki devamı gibi görülüyordu. Konu Türkler için bir şeref meselesi haline gelmişti. Galatasaray ve Beşiktaş, kadrolarındaki en iyi futbolcuları bu maç için karşılıksız Fenerbahçe’ye vermeyi teklif ettiler. Ancak Fenerbahçe, tekliflere teşekkür ederek kendi kadrosuyla maça çıktı.
Karşılaşma 29 Haziran 1923’te Taksim Stadı’nda gerçekleşti. İlk yarı, İngiliz Karması’nın 1-0’lık üstünlüğüyle sona erdi. Türk taraftarların morali bozulmaya başlamıştı ki, gençlerin söylemeye başladığı “Dağ Başını Duman Almış” marşıyla hem seyirciler hem de Fenerbahçeli futbolcular yeniden oyuna kilitlendi.
İlk yarıyı 1-0 geride bitiren Fenerbahçe, ikinci yarıda Zeki Rıza’nın 60. ve 74. dakikalarda attığı iki golle İngilizleri devirdi! Cephedeki zafer şimdi sahada taçlanmıştı.
İstanbul’u terk etmeden önce en azından sahada Türkleri yenmeyi planlayan General Harrington, kupayı Fenerbahçe’ye kendi elleriyle vermek zorunda kaldı.
Maç sırasında Lozan’daki barış görüşmelerinde bulunan İsmet İnönü başkanlığındaki Türk heyeti de büyük mutluluk yaşadı. İsmet Paşa, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne gönderdiği telgrafta şöyle dedi:
“Heyetimiz namına hepinizi meserretle tebrik eder, gözlerinizden öperim.”
İster istemez aklıma şu geliyor: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban romanında “İnsan Türk olur da nasıl Kemal Paşa’dan yana olmaz?” demişti.
İnsan Kemal Paşa’dan, hürriyetten, bağımsızlıktan yana olur da nasıl Fenerbahçeli olmaz!

Bir yanıt yazın